Powered by Blogger.

Durun! Okumayı Bırakın





Lütfen bunu okumaktan vazgeçin. Şu anda!

Ciddiyim! Durun!








Duramıyorsunuz değil mi?

Durabildiniz mi yoksa? Eğer okumayı bıraktıysanız sizi alkışlıyorum. Fakat siz bunu duyamıyorsunuz. Çünkü okumayı bıraktınız ve harikasınız. Ama size başka ne olduğunuzu da söyleyeyim. Yalancısınız! Çünkü hala okumaya devam ediyorsunuz.


Hala okuyorsunuz çünkü otoriteyi dinlemiyorsunuz, kuralları istemiyorsunuz. Salak saçma, ne için yazılmış olduğunu bilmediğiniz bir uyarının sizi yapmak istediklerinizden vazgeçirmesine izin vermiyorsunuz. Ve bende tamamen size katılıyorum.

İstediğimizi okumakta özgürüz ve kimse bizi durduramaz!


Bir Annenin Duaları

Allah'ım,

Dolmuşa, otobüse bindiğinde, dolmuşta kalan son yolcu olduğunda, şu kuralsız trafikte karşıdan karşıya geçmeye çalışırken, havuz kenarlarında yürürken, asansöre iner binerken, karanlık sokaklarda evine doğru yürürken, mesai çıkışı ıssız otoparklarda arabasına ilerlerken, evine internet bağlantısını kontrol etmek bahanesiyle gelip ona zarar vermek isteyeceklerden, gözü dönmüş cani koca sıfatlı yaratıktan, cehaletten, toplumun tabularından, özgürlüklerine, bedenine, ve tercihlerine müdahale etmeye çalışacak bir devletten güzel kızımı koru ve kolla. 

Bıdıkovski'm çok güzel ve dingillere papuç bırakmayacak kadar özgüvenli olsun. Çünkü fırsatçının gözüne takılan güzelliği değil güvensizlikleri ve çekingenlikleri olacaktır.

Onu tüm kötülüklerden ve kendimden de koruyabilmek için bana güç ver. Hatırlıyorsundur, doğduğu gün kendime söz vermiştim, O'nu asla olmasını istediğim insan olmaya zorlamayacaktım. Bu sözü de bana hep hatırlat...

Annesi ve babasının onu koşulsuz sevdiğini hiç aklından çıkarmasın. Kim ona ne yapmış olursa, başına ne gelmiş olursa olsun; utanmasın ya da üzüleceğimizden korkmasın. Gelsin anlatsın. 

Emmisi, dayısı, eşi, dostu, akrabası kim olursa olsun bir erkek cinsi tarafından asla ezilmemesi gerektiğini bilsin güzel kızım. Mümkünse sen buna mani ol lütfen.

Birileri ona Bonzai teklif ettiğinde, rahat yutabilmesi için üzümlerini ikiye bölen anne-babasını hatırlasın ve birasıyla takılmaya devam etsin.

Ve güzel Allah'ım lütfen dürüstlük, güven, inanç gibi saçma sapan Çince semboller ile o pamuk poposunu lekelemesin. Dövme yaptırmak istiyorsa, gerçekten onun için anlamı olan bir şeyler olsun.

Bateriyi istediği kadar yüksek sesle, kollarının tüm gücüyle, kalbinin ritmini dinleyerek coşkuyla çalsın ki, gerzek bir müzisyen özentisinin peşine düşmesin!

Barbi bebeklere ilgisi çok daha uzun sürsün, çocukluğu o kadar çabuk geçecek ki! 

O'nu oyunculuktan uzak tut ama finansa kadar da itekleme. Saatlerini kendi belirleyeceği, keyifle yapacağı,etrafı neşeli güzel insanlar dolu ama tiksinç plazalardan ve konuştukları garip dilden uzak, istediği zaman gidip ağaçlar altında oturup çalışabileceği bir işi olsun. O'na iş hayatının şirret kadınları ve yeni nesli asla kabullenemeyip, hazmedemeyen eskilerle başa çıkacak kadar sabır, ve tüm başarılarına rağmen kibirlenmeyecek kadar alçakgönüllülük ver. Nasıl bir kariyer seçer ki? Tıp? Hayır olmaz! Doktor egosu şu hayatta en nefret ettiğim şey! Mühendis? Hayır hayır! Anne mesleği hiç olmaz! Allah'ım lütfen bunu yapmama engel ol! Lütfen!



Bir gün anne olmayı seçerse, sabahın 4.30'unda elini bırakırsa uyanacağını bildiği için bebeğinin beşiğin kenarındaki sandalyede uyuklarken, annesinin de O'nun ne kadar muhteşem olduğunu ve minik ellerine ve ayaklarına bakarken Senin ne kadar harika olduğunu düşündüğümü bilsin. 

Allah'ım bu muhteşem varlık için sana sonsuz teşekkürler!

Her şeyden önemlisi, hep mutlu olsun!

Amin!

Dünya'nın En Minik Pankekleri

Ne? Biri muzlu pankek mi dedi? tabi tabi 'Pancake' demiş de olabilir. N'apalım arkadaşım, tava keki mi diyelim?

Neyse. Konu dışı bunlar.

Cumartesi sabahları ben çalıştığım için minik gurmem Bıdıkovski ve Fiko  kahvaltılarını baş başa yapıyorlar. Bıdıkovski kendi yemeyi daha çok sevdiği için, anne BLW'ya inandığı için, babaya da kahvaltı daha kolay olsun diye,Bıdıkovski'min cumartesi kahvaltısını daha ziyade parmak yiyecek gibimsiler olarak hazırlamaya başladım. Bu durumda da pankekler harika bir kahvaltı alternatifi oldu.


Dünyanın en minik pankekleri masaya gelir gelmez, minik eller yine büyük bir heyecanla tabağa uzanıverdi.


Muz, yumurta sarısı, az bişey tarçın ve tam buğday unundan oluşan pankekleri yağsız bir yapışmaz tavada Bıdıkovski'min minik elleriyle rahatça tutabileceği kadar minik şekilde pişirdim. (Hatırlatma: Yumurta beyazı dünyanın en alerjen zımbırtılarından biri.)






Bu memlekette açık sınırı 1307.55 TL. Asgari ücret 949 TL. Muzun tadını bilmeyen çocuklar var. Ben daha burada "Pankek mi Pancake mi?" neyi tartışıyorum?

<a href="http://www.bloglovin.com/blog/13762149/?claim=738kedvc6qe">Follow my blog with Bloglovin</a>


Yeter!



Dün bir kez daha kendimi suçladım, kahroldum. Benim masum yavrum böyle iğrenç bir dünyayı hak etmiyor.

Hiç kimse haketmiyor...

Her an onu pamuklara sarıp sarmalamaya çalışırken, sürekli başına gelebileceklerden endişe ediyorum. Minicik bir kız çocuğu, hayata 1-0 yenik başladı bile. Ona harika bir gelecek hazırlamaya çalışırken, onu nasıl koruyacağımı, nasıl güvende tutacağımı bile bilemiyorum artık.

Biz Ankara'da yaşıyoruz. Koskoca bir başkent! Gel gör ki ben Sıhhiye heykelinden öteye kavalyesiz geçmem. Artık sokakta gezen herkes şüpheli benim için.



"Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin" diyen sevgili bakan, Özgecan Aslan‘ın “çığlığını” duydunuz mu siz? Kızlarınıza çığlık atmayı değil erkeklerinize insan olmayı öğretin!

Tecavüzden hamile kalanlar doğuracak, devlet sahiplenecek. Kadınlar tecavüzcüleriyle evlenecek. Kadınların elleri kesilecek. Ve herkes susmaya devam edecek. Kimse görmeyecek, bilmeyecek. Karı koca arasına girmeyecek.

Biz sustukça şiddet artacak, biz sustukça biri daha ölecek.

Bu ülkede öldürülen, tecavüz edilen, taciz edilen, darp edilen kadınlar için hafifletici sebepler arayan, yaratan bir yargı sistemi var. Bu hükumetin başında kadının yaşamı, yatak odası, doğuracağı çocuk sayısı ve yöntemi hakkında ahkam kesen birileri var.

O üç çocuk nasıl güvende ve huzur içinde büyüyecek?

Lütfen yaşam özgürlüğümüz, en temel hak ve özgürlüklerimiz için susmayın artık! Artık buna karşı duralım ve adalet için sesimizi yükseltelim!

"Kadın karnına koca bir dünyayı sığdırdı. Ama siz kadını dünyanıza sığdıramadınız"...

10 Adımda Ruh Sağlığı Bozuk Birey Yetiştirme Rehberi

Selam Gençler!

Sağıma bakıyorum, soluma bakıyorum, sonra yine sağa, belki yine sola.

Şaşkınım! Evet hala şaşırıyorum, şaşırabiliyorum. Ne kadar çoğumuzun ruh sağlığı bozuk farkında mısınız?

Mesela ben. Ya da bir çok yakın arkadaşım. Ya da siz!



Niye böyleyiz? 

Arada düzgün çocuk yetiştirmeye çalışan insanlar var. Durun! Yanlış yapıyorsunuz! Bu kadar ruh sağlığı bozuk insan arasında heba edeceksiniz bebelerinizi.

İşte size 10 adımda ruh sağlığı bozuk birey yetiştirme rehberi; buyrun.

1 - Yavrunuzu baskıcı bir toplumda yetiştirin. Türk toplumu buna gayet uygun mesela.

2 - Devlet düzeni en sabırlı insanı bile çileden çıkarabilecek bir ülkede yaşayın. Uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye'de kalsanız yeter.

3 - Din hakkında her türlü sağdan soldan duyduğunuz şeye inandırın, ama sakın sorgulamasına, araştırmasına izin vermeyin. Mazallah açıp okursa çok fena kafası karışabilir. Okusa bile okuduğu dili bilmeden okusun, sadece okusun ama sakın anlamasın. Okuduğu kitapların tercümesinin, tefsirinin geyik olsun diye hazırlandığını sakın unutmasın.

4 - Yanında sürekli kadınları ezin, kötüleyin. Çocuğunuz kızsa 'eksik' olduğu kabullenmeli, yerini bilmeli, erkekse başka kimsenin hakkını gözetmeksizin her şey hakkıdır , paşadır, bilmeli.
Namusunu mutlaka iki bacağının arasında araması gerektiğini öğretin. Ama yalan söylesin, çalsın çırpsın, milletin hakkını yesin, bunlara sakın ses çıkarmayın.



5 - Sabah uyanır uyanmaz televizyonun karşısına oturtun, çünkü o böylece akıllı durur, sizde rahatça kahvenizi içersiniz. Çünkü çocuğun akıllı olduğunun tek göstergesi sabit bir noktada durmasıdır.
Yaramazlık yaptığında, istediğiniz gibi davranmadığında dövün, azının üstüne üstüne vurun. Ziya Paşa ne demiş; nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir. Ha bir de tabi ki kızını dövmeyen dizini döver.

6 - Doğduğu andan itibaren kucağınıza alarak direksiyon başına geçebilirsiniz. Alışsın aşina olsun. Olmadı eşiniz ön koltukta kucağında çocukla oturabilir. Erkekse ortaokula başlar başlamaz mutlaka araba kullanmayı öğretin. Arabanızı kaçırıp, ehliyetsiz kullandığında bunu bir erkeklik göstergesi kabul edip övün.



7 - Sakın kaldırımdan yürümeyi öğretmeyin, tarla misali yolun ortasından gidin hep. Kaldırım zaten çok işe yaran bir şey olsaydı memlekette daha fazla yerde görülebilirdi.

8 - Sürekli her yaptığına aferin deyin. Yemek için azını açınca, her adım attığında, kaydıraktan kaydığında. Unutmayın çocuğunuz üstün zekalı ve sürekli aferin denmesi gerekir. 

9 - Çocuğunuza sürekli pahalı oyuncaklar alın, pahalı kıyafetler alın. Ona sürekli daha da neler alacağınızı söyleyin. Böylece ona verdiğiniz değeri öğrenebilsin. Birlikte zaman geçirip, eğlenmek gibi yanlışlara zinhar düşmeyin. Daha da büyünce en pahalı hediyeleri ona kim alırsa, onun yavrunuzu en çok seveceğini kafasına kafasına kazıyın.

10 - Ve son ama çok önemli; sürekli yavrunuzu başka çocuklarla kıyaslayın olur mu? Şöyle iyice hırslansın. Sonra çocuğunuz diğer çocukların ağzını burnunu cimcikleyin, saçını çekince şaşırın.

İsterseniz sevgiyle, istemezseniz nasıl isterseniz öyle kalın.







Hollywood annelerinin güvendiği bebek markası Türkiye'de!

Bir süredir inbox'ım çılgınca bebek vırt zırt ve tırt'ına ait yerlerden gelen emaillerle dolu. Bu sabah bir başlık çarptı gözüme. "Hollywood annelerinin güvendiği bebek markası Türkiye'de! " Gerçekten Hollywood anneleri bunu kullanıyor diye bu ürünleri hiç bir şeyi sorgulamadan kullanan insanlar olduğuna inanmak istemiyorum. Ama maalesef böyle bir gerçekliğin de farkındayım.

Hollywood annelerinin güvendiği bebek markası Türkiye'de!

N'apalım? Bize ne?

O halde siz gelin güvenmeyin! O minicik bedenleri, akılları etkileyecek her şeyi, her yönüyle araştırmadan kullanmayın. Yapmayın, etmeyin! Çocuklarınızı bir Uruk-Hai'ye dönmüş bu çılgınlıktan uzak tutun!



Kendilerine hayırları olsa keşke! Genişçe bir bakıyorum, yok hayır bakmak bile istemiyorum.

Kim Kardashian var mesela, tek bir evladı var ve inşallah öyle kalır.

Jaid Barrymore var mesela, minicik kızının bağımlı olmasına sebep olan.

Britney Spears var mesela!


David Hasselhoff var mesela ergen kızı artık içmemesi için yalvarırken şu şekilde olan.



Lindsay Lohan gibi çocuk yetiştirmiş Dina Lohan var mesela!



Şu saçmalık dolu memleketimde bu insanların sırf ünlüler diye gerçekten doğru yapıp yapmadığını bir gıdım sorgulamadan, yapanlar takip edenler var.

Gözleriniz, aklınız ne işe yarıyor kuzum sizin? Yoksa sürekli "Ulu Tanrım henüz aklımın ne işe yaradığını anlayamıyorum, Kör bağırsak gibi rudimenter bi oluşum mu?" (A. Babaoğlu) diyorsunuz?

Elinizden hiç düşürmediğimiz çılgın telefonlarımızla bilgiye ulaşmak çok ta zor bir şey değil be kankalar.

İlim irfan çok güzel, gelsenize!

Melaba Kefir Kardeş!



Selam Gençler!

Dırdıra keyifli bir kefir konusu ile ara verdim. Çok mu pozitif uyanmışım ne? Ben aslında her gün gayet pozitif uyanıyorum, ama evden çıkınca keyfimi kaçırıyorlar.

Neyse, dırdır yok, dırdır yok...

Efenim bu kefir kardeşle Bıdıkovski'min aramıza katılışını beklerken tanıştım ben. Sonra kefir taneciklerime iyi bakamadım, küstüler bana. Bir süre dinlensinler diye dolaba kaldırdım ve unuttum. Onlarda donarak öldüler!

Gel zaman git zamandır, yeniden kefir mayası arıyorum. Daha önce ekşi maya yazısında bahsetmiştim. Çılgın bir fiyata Sade Pazar'da buldum kefir mayasını. Fakat bildiğim kadarıyla sipariş verilirse AOÇ'nin websitesinden de temin edebilirsiniz.Ya da eşe dosta sorabilirsiniz. Çünkü kefir mayası çoğaldıkça paylaşılır. Bir çeşit 'spread the love' (smiley koydum buraya).

Hayır karnabahar değil onlar!

Kefir Kuzey Kafkasya kökenli fermente bir süt ürünüdür. Kefir yoğurt ve diğer fermente süt ürünleriyle kıyaslandığında içerisinde bulunan maya, laktik ve asetik asit bakterileri nedeniyle daha geniş ve kapsamlı bir mikrofloraya sahip bir fermente içecektir. Araştırırsanız hakkında daha fazla detaya elbet ulaşırsınız.

1 bardak kefir 150 kalori kadardır. Protein bakımından oldukça zengin olan kefirin 1 bardağı 8-11 gr protein içermektedir.Günde 1 bardak kefir içerek günlük A vitamini ihtiyacının %10 unu, kalsiyum ihtiyacının %30 unu, C vitamininin %4 ünü alabilirsiniz.

Gelelim detaylara...

Kefir mayanız ailenize katıldı. İsmini koydunuz (evet isim koymalısınız, çünkü o da bir canlı). Ceviz büyüklüğünde kefir mayası, 100 ml kadar bir sütün içinde elinize ulaştı.

Mayalamak için cam bir kavanoza, süzmek için plastik bir kevgire (ya da tülbente) ihtiyacınız var. Ve tabi bir de tahta kaşık.

Yeni hayatınıza hazırsınız! Başlayalım!


Kefir mayanızı  kevgirle süzün. 




Yıkayıp temiz bir cam kavanoza aktarın. Metal değmesin. Kefir tanecikleri metalden hiç hoşlanmaz, küserler. 


Üzerine sütünüzü ekleyin, kavanozun ağzını peçete ya da havlu kağıt ile kapatıp üzerine lastik geçirin. Kapağı kapatmıyoruz. Bir havlu ile sarıyoruz. (Kavanozun kapağını kapatırsak, alkol üretebiliriz.) Karınlık ve kuru bir yerde en az 16 saat olmak üzere beklemeye alıyoruz. Zaman içerisinde daha çok bekleterek, kefirin size en çok hitap eden tadını bulacaksınız. 16 saat mayalanmış bir kefir daha tatlı (süte daha yakın bir tada sahip olur), 24 saate yakın bekleyen kefir ise daha buruk olur. Damak tadınıza göre kefirinizin mayalanma süresini siz belirleyeceksiniz. 

Mayalanma tamamlanınca aynı şekilde kevgirle süzüp temiz cam kavanoza, bu sefer taneleri yıkamadan koyup üstüne oda sıcaklığındaki günlük sütümüzü ekleyip, sarıp sarmalayıp karanlık ve serin bir yere koyup yeniden mayalıyoruz.

Süzülen koyu ayran kıvamlı kefir içilmeye hazır. Afiyet olsun.

Hemen içilebilir. Buzdolabında 1 saat kadar dinlendirip soğuyunca içebilirsiniz. Dilerseniz taze sütle karıştırıp içebilirsiniz.

Kefir tanelerine metal, musluk suyu, kimyasal değmemelidir. 

ÖNEMLİ 1!: Kefirinizde yararlı bakteriler olduğu gibi zararlı bakteriler de var. Bu yüzden hijyen kurallarına dikkat etmelisiniz.

ÖNEMLİ 2!: Kefir için kullandığınız kavanoz ve kevgir özel olsun, başka bir şey için kullanmayın. Deterjan hiç değmesin. Ayda bir sirke ile kavanozu ve kevgiri temizleyebilirsiniz.

Kefir taneleri büyüdükçe ve mayalanan kefirin kıvamı koyulaştıkça süt miktarını arttırın. Maya çoğaldıkça siz de paylaşın. Bir gün tüm dünya kefir içeçek!

3. mayalamadan sonra kefiri bebeklerinize de verebilirsiniz (tabiki 6 aydan büyük olanlara!) 


Peki bütün bunları neden yapıyoruz? Çünkü;

  • Bağışıklık sistemini güçlendirdiği için mikrobik enfeksiyonlara karşı direnci arttırır,
  • Sindirim sistemini mükemmel şekilde düzenler,
  • Egzama ve benzeri deri hastalıklarına iyi gelir,
  • Kan bozukluklarını giderir ve kanı temizler,
  • Bebeklikten ergenliğe kadar; kemiklerin ve dişlerin oluşumu ile sağlıklı dokuların ve kasların gelişimini olumlu etkiler,
  • Mide ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi gelir,
  • Sağlıklı diyet için önemlidir, kilo almayı önler,
  • Diş çürüklerini önler,
  • İshale ve kabızlığa karşı etkindir,
  • Şekerin özümlenmesini sağlar ve şekeri enerjiye dönüştürür,
  • Beyin hücrelerini aktifleştirir ve beyinsel dinamizmi arttırır (zekalı olursunuz),
  • Yorgunluk ve strese karşı koruyucu bir kalkandır,
  • Astım ve Alerjiye karşı direnç oluşturur,
  • İdrar yolu iltihaplarını tedavi eder,
  • Hücrelerin Oksijen almasında etkili görev üstlenir,
  • Kanserin oluşmasını ve ilerlemesini önler
  • Kemoterapi tedavisi sürerken vücudun güçlü kalmasını ve beslenmenin devamlılığını sağlar,
  • Dokuları tamir eder,
  • Ve daha böyle gider, gider...

Sağlıkla kalın!




Kural mı? Ha? Ne dedin? Alo alo?

Ankara'yı bilenler için belki daha anlamlı olacak ama şimdi bahsedeceğim kavşağın memleketin dört bir yanında bir çok örneği olduğundan eminim. Neden peki? Sözüm meclisten dışarı memlekette mal gırla çünkü!

İlker 1. cadde ile Sinan caddesinin kesiştiği noktada sözüm ona bir trafik lambası var. Hani kırmızı yanıyor duruyoruz, falan! Tanıdık geldi mi? Bir çoğuna gelmiyor nedense! O direkleri dekor olsun diye mi dikmişler oraya!



Özellikle dolmuş şoförleri mallıkta tavan yapmış durumda. Orada bekleyen onca insan eğlence olsun diye bekliyor sanırım. Yan tarafta halay çekiyoruz -10 derecede. Tabi dolmuşçuların eğlenceye vakti yok. Ucu viraj olan ve caddeye dönenin onları görmeyeceğini hiç düşünmeden, karşı istikamete geçip, devam etmekte hiç sakınca görmüyorlar. Bu sabah ışık yeşile döndüğünde ben sola dönmeye çalışırken, ışığın yeşil yanacağını hesap etmeden hızla arka solumdan gelip sağa dönmeye çalışan öküz gibi!

Kırmızı mı? Te heeeyyyy!

En ilginci bu sabah arkamdaki Tofaş Şahin'in kırmızıda durduğum için sinirlenip, gitmem için korna çalmasıydı.

Hepinizi her sabah polise şikayet ediyorum. Umarım ilerde çeviriyorlardır. Şikayet etmeyede devam edeceğim, siz insan olduğunuzu hatırlayıp (ki hala şüphem var) insan gibi davranana kadar.

İsteyen buyursun üzerine alınsın. Alınıyorsanız, aynı öküzlüğü siz de yapıyorsunuz. Alınma duygusu aslında bir utanmaya neden olduğu için çıkar ortaya. Umarım utanıp daha duyarlı davranırsınız. O kavşakta karşıdan karşıya geçmeye çalışan çocuklar, yaşlılar ve yayalarda var.

Hepsinden de geçtim, günümüzde madem herkes sevgili devletimiz önderliğinde çok dindar, yayaların, diğer araçların haklarını ihlal ediyorsunuz. Umarım cehennemde yanarsınız!

Çocuklarımızın daha uygar bir memlekette yaşaması ümidiyle!



Not: Evet üşenmedim, dün sabah kenara çekip bekledim.


Sonradan gelen edit:

Malum bu kırmızı ışıkta sağa dönüş olayının pratik olduğunu savunacak kankalar çıkacaktır ortaya (sola da dönüyorsunuz ya!!). Öncelikle siz kendinizi vahşi batıda kovboy sansanızda, biz Amerika'da yaşamıyoruz gençler!

Sonrasında buyrun, kurallardan alıntıdır:



Işıklı trafik işaret cihazları varsa:

  • Kavşağa yaklaşıldığını gösteren trafik işaret levhası görüldüğünde, sağa dönüş işareti verilir. 
  • Sağımızdaki ve arkamızdaki trafik kontrol edilerek, olabildiğince sağa yanaşılır. Hız azaltılır.
  • Kavşağa gelindiğinde kırmızı ışık yanıyor ve aksine hiç bir işaret yoksa, "hiç bir yöne hareket edilemez" kuralı anımsanarak, "Dur çizgisi"nin önünde durulur. 
  • Kırmızı ile birlikte sarı ışığın yanması, yolun birkaç saniye sonra trafiğe açılacağını belirtir. Bu durumda harekete hazırlanılır; ancak, kesinlikle hareket edilmez (sarıda feryat figan kornaya asılanlara selam ederim!). 
  • Kırmızı ve sarı ışık sönerken, yeşil ışık yanınca, harekete geçilerek, dar bir kavisle dönüşe başlanır. Dönüş sırasında, varsa, kurallara uygun olarak karşıya geçen yayalara ve bisiklet yolundan geçen bisikletlilere ilk geçiş hakkı verilir.

En son olarak da eklemeden geçemeyeceğim: Kurallara uymak sizi insanlıktan çıkarmaz aksine, insan olursunuz, duyarlı olursunuz.

Bir de trafikte kadınları sıkıştırmayın. Başkaları da sizin eşinizi, annenizi, kardeşinizi, kızınızı sıkıştırıyor hatırlayın! (Kadınların toplumdaki yerine ve çektiği cefalara olan sitemlerimi başka bir yazıda edeceğim).

Tekrardan, bir gün üstün medeniyet seviyesinde yaşayabilmek dileğiyle!

Keyifli Bişeyler!

   Peki tamam keyifli bişeylerden bahsedeceğim! Sevgili Mervik sürekli dırdır etmememi söyledi. 2015 hayatımıza pozitif düşünceyi daimi bir şekilde kattığımız sene olarak kalmalıymış aklımızda. Hatta şöle dedi:

    - Allah bizlere değiştirebildiklerimizi değiştirme gücü, değiştiremediklerimizi kabullenme sabrı versin.

Evet, bende keyifli bir şeyler yaptım (aslında sürekli yapıyorum ama size çaktırmıyorum). Ekmek yaptım! Hem de ne! İlk somun ekmeğim!

Bir süredir ekşi maya araştırmaları içerisindeydim fakat mayamı doğru düzgün beslemeyi beceremedim. İlk ekşi mayam bozuldu. Üzerinde pembe yaşam formları belirdi. İkinci ekşi mayam da hiç köpürmedi. Belki de çok aceleci davrandım, yeterince zaman vermedim mayaya. Halbuki köpürseydi onunla çok uzun yıllarımız, çok güzel anılarımız olabilirdi... Ah ekşi maya!

Diye karamsarlığa düşmüşken, sevgili ablam Sade Pazar'da ekşi maya sattıklarını söyledi. (Hatta kefir tanecikleri!) Tam da giderayak ne güzel bir iyilik yapmıştı bana ve Bıdıkovski'ye. Ablamı havaalanına bırakıp dönerken uğradık Sade Pazar'a. Çalışanları pek güler yüzlü olmasa da ürün kalitesine diyecek lafım yok. Uzun soluklu olacağını ümit ettiğimiz mis kokulu ekmek maceramız böylece başladı.

Beni helikopter anne olarak düşünmekte serbestsiniz. Aslında hiç alakası yok dostum! Aman ne isterseniz düşünün yahu! Sadece sevgili Bıdıkovski'm temiz ve güzel şeyler yesin, hayata yemek yemeyi severek başlasın ki minik bir gurme olsun istiyorum. Koftirik beyaz ekmek yiyeceğine, mis gibi ekmekler yesin, vitamin olsun, bal olsun ki daha tatlı ballı olsun. Böylece ben de sebeplenirim.

                


Yaklaşık 24 saat süren bir mayalama aşamasının sonunda, evimiz mis gibi kokmaya başladı. Fırından yeni çıkmış ekmek kokusunu kim sevmez ki! (Biliyor muydunuz, süpermarketlerin içine fırın yapmalarının ana nedeni ekmek kokusunun insanlar alışverişe teşvik etmesidir.)

Bu ilk sefer pek bir deneme amaçlı olduğundan yapım aşamasının resimlerini çekmedim. Bir sonrakilerde bol bol anlatırım.

Tüm bu ekmek serüveninin ek keyifli yanı neydi biliyor musunuz? Ben ekmeği dilimlemeye çalışırken uzanan minik el...

                          


2015'in En Modern Görünümlü 3. Dünya Ülkesi



Selam Gençler!

2015'in en modern görünümlü 3. dünya ülkesine hoş geldiniz!
(Alkışlamanız gerek burada)

Kar yağdı! Ne güzel! Mikroplar kırıldı! Hayır kırılmadı, bu memleketin en büyük yalanı! İlçe ve büyükşehir belediye başkanlarımız sapa sağlam duruyor!

Evet Ankara'ya kar yağdı iki gün önce. Sabah yollar ne durumda haberim olsun diye twitter'a bakarken, belediye başkanlarına atılan 'hani? nerede hizmet?' tweet'lerini gördüm. Sonra sevgili başkanlarımızın attıklarını. Paralel evrenlerde mi yaşıyoruz biz? Belki de... Keşke! Biri hummalı çalışmalar içerisinde olduklarını söylüyor, diğeri filosunun resmini paylaşıyor. Fakat dışarıda gördüğüm ve insanların paylaştıkları manzaralar çok farklıydı.

Yine bir kar yağışı, yine mahsur kalan insanlar, yine çalışmayan belediyeler... Çünkü her sene kar yağmıyor bu ülkeye! Çünkü biz yüzyıldır hala hava tahmini yapmayı öğrenemedik, kar yağışı hep süpriz bize. Her sene aynı terane. Kendimi öyle salak, öyle enayi hissediyorum ki! Niye oy verdim ben bu adama? Babadan oğula saltanat sürsün diye değil elbet! Kale bildiği ilçeye bir gram hizmet etmesin diye mi? Yok yok oy verecek başka kimseyi bulamadığımdandır. Bakarsınız bir sonrakine adaylığımı koyarım. Yok yahu! Sinirlenmekten size hiç bir faydam olmaz, iş güç yapamam.

Tabi tüm sıkıntı bununla bitmiyor. Arabasının ön camına kar arasından pencere açıp arabayı temizlemeden trafiğe çıkanlar, yaz lastikleriyle nereden geldiğini anlamadığım kahramanca bir cesarete sahip olanlar, trafikteki diğer hiç bir aracı, yol kenarındaki yayaları gözetmeden giden dolmuşlar, servis araçları.. daha neler!




Bir de üzerine Ankara dün kapkaranlık bir sabaha uyandı. Şehrin neredeyse yarısında elektrik kesintisi! Sözde doğal gazla ısınan evlerimizin ne çok elektriğe ihtiyacı varmış meğer. İşin en komik kısmı elektrik arıza aranıp saatlerce telefonda bekledikten sonra tam bağlandı derken bir süre sonra düşen telefon hattıdır. Hatta daha da komik yanı bunun defalarca yaşanmasıdır. Daha daha da komik yanı gece üçte kesilen elektriğin bir saat sonra gelecekken öğlen bir zahmet gelebilmesidir.

Daha da komik olan ne biliyor musunuz? Aynı şeyi üç gün üstte yaşanmasıdır!

Böylece her sene tekrar ve tekrar başladığımız noktaya dönüyoruz. Yoğun kar yağışı nedeniyle kapalıyız! Yolu kapadık, elektriği kapadık, suyu kapadık.

Kapattık memleketi!


Açılana kadar hoşçakalın.

Kuzu pastalarına not: tatilin tadını çıkarın bıcırık sürüsü. Umarım gelip bizim yerlerimizde olduğunuzda böyle söyleniyor olmazsınız. 

Dırdır


Ben aslında ek gıda günlüğü olarak başladım bu bloga.

Çok ince eledim, çok sık dokudum. Bıdıkovski yiyecekti ya, herşey doğru olmalıydı, temiz olmalıydı, katkısız olmalıydı. Hangi ayda ne yencekti, nasıl pişcekti? Yoğurdu evde yaptım, peynir mayalamayı öğrendim. Ekmek mayası üretmeye çalıştım.

Bir kaç hafta evvel İstanbul'dan çok sevdiğimiz arkadaşlarımız geldi, Çayyolu Beğendik'e kahvaltıya gittik. (Muhteşem bir yer. Bunu başka bir yazıda detaylandırayım). Bıdıkovski'm için özenle temin ettiğim ve çıkmadan haşladığım köy yumurtasını çıkardım çantamdan. Diğer minik kavanozumda mis gibi sütlerden evde yaptığım labne vardı. Tam yemeye hazırlanırken karşı masada bir bebek fark ettim. Bıdıkovski'den az daha ufak belki 5 aylık. Anneanne olarak düşündüğüm kadın mama sandalyesinde kafasını gömmüş düğmelerini tutmaya çalışan bebeğin kafasını alnından geriye iterek mama yediriyordu. Hani şu minik kavanozlardaki hazır mamalardan! İçinde dünya katkı maddesi olan hazır mama! İlk kriz öyle bebeye üzüldük geçti.

Kahvaltı bitti balkona çıktık arkadaşlarla. O da ne! Yine aynı bebek, annesinin kucağında, paçalar yukarı sıyrılmış. Arkadaşlarım bebeğin üşüyeceğine hayıflanırken, bacaklarından kimsenin soğuk almadığını anlatmaya başlamaya. O anda anne kucağında bebeğiyle sigarasını yaktı, püfür püfür içmeye başladı! Karşısına baba oturdu, yaktı bir sigara, derin bir nefes çekti, üfledi bebeğin yüzüne!


İşte o gün vazgeçtim ek gıda blogundan. Ne yazcaktım, kime yazcaktım? Sorsan dünyanın en uygar insanlarından oluşan cahiller topluluğuna mı? Minicik kendini koruyamayan bedene bir gram vicdanı olmadan zarar verenlere mi?

Dırdır etmeyi tercih ettim. Belki sürekli dırdır ederek bir fark yaratabilirim.



Yine ara ara güzel insanlara yemek tarifi paylaşırım. Ama siz zaten kendiniz de bilirsiniz ki.

Bir sonraki atar seansına kadar,

Au revoir!